"Bölgenin güçlü lideri" döviziyle başlayıp hızımızı alamadık ve bir anda "dünya lideri" oluverdik. Ne yazık ki elimizde kala kala sadece "başka Türkiye yok" kaldı.
Daha önce 'kendimi Türk hissetmiyorum' diyerek Türk Milli Takımı'nı reddeden Deniz Undav'ın dün akşam Fenerbahçe-Stuttgart maçında İsmail Yüksek'le ettiği kavganın sportif bir refleksle geliştiğine inanmıyorum.
Tarihte bugün. 22 Ekim 1964. Jean-Paul Sartre, kendisine verilen NOBEL ödülünü reddettiğini açıkladı ve burjuva toplumunun affına ihtiyaç duymadığını söyledi. Bu ödülün teklif edilmesini de kendi açısından korkunç olarak nitelendirdi. Ne kadar haklı olduğunu son NOBEL sirkinde bir kere daha gördük.
'Sosyalizm köklerini Amerika'da bulamaz; çünkü fakirler burada kendilerini sömürülen bir sınıf olarak değil, geçici olarak sıkıntı yaşayan milyonerler olarak görmektedir.'
Peki, ya bütün ideali "Küçük Amerika" olmaktan ibaret ülkelerde?
Murat Ağırel: “Bir hakim, mahkemenin adli emanetinden uyuşturucu alıp, mahkemenin başsavcı vekili ve başka bir mahkemenin başkanıyla adliyede alem yapıp cinsel ilişkiye giriyor.
Olayla ilgili işlem yapması gereken başsavcı da uyuşturucu baronu çıkıyor.”
Cemil Meriç, "kronoloji aptalların tarihidir!" diye yazmıştı. Bu karikatürü çizen kişi, (muhtemelen farkında olmadan) böyle şablon tarihçiliğinin en güzel ironilerinden birisini yapmış. Nefis... 😄
Olaya farklı bir açıdan bakarsak: MHP'nin Fenerbahçe kongresi üstünde hiçbir etkisinin olmadığını, kongre üyeleri tarafından da ciddiye alınmadığını görmenin iç huzuru.
Peki, 12 Eylülü aşmak için ne yapmalı? Hukuku sadece kendimiz için istiyoruz. Karşı taraf söz konusu olunca hepimizin içinde bir Kenan Evren diriliyor. Buna engel olmayı başardığımız gün, içimizdeki Kenan Evren'i sonsuza kadar susturabildiğimiz gün, 12 Eylül'le gerçekten hesaplaşmış olacağız.
Şimdilerde herkes darbecilere sövüyor. Ama gerçekten bu yaşananlardan ders alındı mı; yoksa yeni bir iki yüzlülük ile mi karşı karşıyayız? Bence ikincisi... Çünkü bu toplum iliklerine kadar totaliterlikten haz almaya devam ediyor.
“Olağanüstü Şartlar” oluşturmak önemlidir. Çünkü diktatörlüğü meşrulaştırmak, kitleyi onun zaruretine ikna etmek, hukuku rafa kaldırmak ve rakiplerin devlet gücüyle tasfiyesini sağlamak için en geçerli yöntem budur. Koestler’in eserinde bütün bunların nasıl olduğu detaylıca anlatılır.
Arthur Koestler'ın dilimize Gün Ortasında Karanlık adıyla çevrilen muhteşem romanında bir Bolşevik lider, yöneticilerin iktidarını korumak için ‘OLAĞANÜSTÜ ŞARTLAR’ yaratmayı başarması gerektiğinden söz eder. Çünkü "bu durum, olağanüstü savunma vasıtalarına başvurmayı gerektirir.”
Ömrünün kalan bölümünde CHP'li Gürsel Tekin diye değil, "Kayyum Gürsel" diye anılmak istiyorsan, buyur. Bunun ayıbı sana da, çocuklarına da bir ömür yeter.
Prison Break ile başlayan, Dexter ile devam eden ölmüş karakteri diriltme fantazisine Behzat Ç.'de katıldı. Savcı Esra 13 sene sonra ortaya çıktı. Game of Thrones'in ak gezenleri gibi oldular. 😁