Daemon Targaryen
@kemalistdaemon.bsky.social
11K followers 11K following 1.7K posts
Siyaset bilimi öğrencisi | Kamu yönetimi & ekonomi | Fenerbahçe | Akademik & sosyal içerikler https://x.com/KemalistDaemon?t=5HqsA6tTxSiXmaDVKIGmaQ&s=09
Posts Media Videos Starter Packs
Pinned
6 Ekim 1923, İstanbul’un işgalden kurtuluşu, bir milletin onurunu ve özgürlüğünü yeniden kazandığı gündür. Cumhuriyet’in kalbi İstanbul’un kurtuluşunun 102. yılında; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını ve aziz şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyoruz.
“Fikirlerinize katılmıyorum; ama onları söyleme hakkınızı sonuna kadar savunurum.”

Hall, E.B., 1906. The Friends of Voltaire.
Okuma Önerileri
• Machiavelli – Prens
• Foucault – Gözetim ve Ceza
• Byung-Chul Han – Psikopolitika
• Hannah Arendt – İktidar Üzerine
• Max Weber – Sosyoloji Yazıları
• Shoshana Zuboff – Gözetim Kapitalizmi Çağı
İktidarı anlamak istiyorsak, sadece "kim yönetiyor?" diye sormak yetmez. “Bizi ne şekillendiriyor?” demeliyiz. Cevaplar, algoritmalarda, ekranlarda, gündemlerde ve söylemlerde saklı olabilir.
Machiavelli’den Foucault’ya, Arendt’ten Byung-Chul Han’a kadar pek çok düşünür, iktidarın sadece kimde olduğu değil, nasıl işlediğini sorguladı. Bugün güç, en çok da görünmez olduğu yerde etkili: Düşüncelerimizi, tepkilerimizi, tercihlerimizi şekillendiriyor.
Machiavelli’nin “Prens”i artık tek bir kişi değil. Bugünün prensleri çok başlı: Devletler, şirketler, algoritmalar, medya figürleri... Hepsi aynı soruyla meşgul: Gücü nasıl elde ederim, nasıl korurum?
Günümüzde iktidar krizleri meşruiyet kaybıyla ortaya çıkıyor. Devletler, şirketler ya da liderler, artık yalnızca baskıyla ayakta kalabiliyor. Bu da güvensizlik, kutuplaşma ve komplo teorilerini besliyor.
Hannah Arendt'e göre gerçek güç, insanların birlikte hareket etme yetisidir. Zorbalık, gücün bozulmuş hâlidir. Otorite, sadece baskıyla ayakta duruyorsa, aslında meşruiyetini yitirmiş demektir.
Max Weber’in üçlü otorite tipolojisi bugün hâlâ geçerli: Geleneksel, karizmatik ve rasyonel-hukuki otorite. Ancak artık bu formlar iç içe geçmiş durumda. Liderlik, hem mitik hem teknik bir figür oldu.
Bugünün iktidarı artık fiziksel değil, dijital. Takipçi sayısı, görünürlük, algoritma uyumluluğu gibi ölçütler kültürel sermaye hâline geliyor. Sosyal medya, yeni bir güç alanı yaratıyor.
Han, bunu “psikopolitika” olarak adlandırır. Neoliberal düzen, insanı kendi kendini sömüren bir özneye dönüştürür. Herkes daha üretken, daha görünür, daha “değerli” olmak için kendini teşhir eder.
Byung-Chul Han’a göre artık insanlar kendilerini gönüllü olarak gözetliyor. Sosyal medya, bireyin kendi yaşamını sergilediği bir panoptikon. Denetim, dışarıdan değil içeriden kuruluyor.
Foucault’nun Panoptikon örneği önemli: Sürekli gözetlenip gözetlenmediğini bilmeyen birey, kendi kendini denetlemeye başlar. Modern güç, dışsal baskıdan çok, içsel denetime dönüşmüştür.
Michel Foucault, iktidarı sadece yasa ve zorla sınırlamaz. Güç her yerdedir, çünkü her yerden gelir. Disiplin, normlar, bilgi ve kurumlar yoluyla işler. İktidar artık görünür değil, dağınık ve içselleşmiş hâlde.
Bugün iktidarın araçları değişti: Savaşlar, saraylar ve fiziksel güç yerini bilgilere, görüntülere ve algoritmalara bıraktı. Ama öz değişmedi: İnsanları yönetmek. Güç hâlâ insan doğasını anlamakla ilgilidir.
Machiavelli’nin temel tezi: “Korkulmak, sevilmekten daha güvenlidir.” Çünkü sevgi geçici olabilir ama korku sürekli ve kontrol edilebilirdir. En ideali ise hem korkulmak hem sevilmektir.
Bir yöneticinin ne olduğu değil, nasıl göründüğü önemlidir. Dindar görünmek faydalıdır, gerçekten dindar olmak değil. Çünkü halk, hakikatten çok görüntüye inanır. Siyaset, algı yönetimidir.
Machiavelli’ye göre bir lider, gerektiğinde yalan söyleyebilir, zalimleşebilir ya da ihanet edebilir. Bu, kötülüğün yüceltilmesi değil; iktidarın doğası gereğidir. Devletin bekası, bireysel ahlaktan daha önceliklidir.
Modern siyaset düşüncesi büyük ölçüde Machiavelli ile başlar. Prens adlı eserinde siyaset artık ahlaki değil, gerçekçi temellerle ele alınır. Güç, elde edilmesi ve korunması gereken bir şeydir. Başarı, niyetten değil sonuçtan anlaşılır.
“Birey, sürü tarafından yutulmakla tehdit edilir.”

Nietzsche, F., 1883/2018. Böyle Buyurdu Zerdüşt
26 Eylül Türk Dil Bayramı;
geçmişten bugüne uzanan dil devrimimizin hatırlanması, yaşatılması ve geleceğe aktarılması için her kuşağın sorumluluğunu hatırlatan bir kültür mirasıdır.
Türkçeyi korumak, Cumhuriyetin en derin ideallerinden birini korumaktır.
Türk Dil Bayramı;

Dil sosyolojisi açısından kültürel kimlik inşasının,

Dil politikası açısından planlı dil geliştirme ve arılaşmanın,

Eğitim tarihi açısından okuryazarlığın yaygınlaşmasının temel kilometre taşlarından biridir.
Bugün 26 Eylül; yalnızca geçmişin bir anısı değil, aynı zamanda yabancı kelimelerin baskısına ve dijital çağın hızla değişen iletişim biçimlerine karşı Türkçenin korunması için bir bilinç günüdür.
Dil, yaşayan bir organizma gibi sürekli bakım ister.
1934’te Türk Dili Tetkik Cemiyeti, bugünkü adıyla Türk Dil Kurumu’na (TDK) dönüştü.

Sözlük, gramer, terim üretimi ve ağız derlemeleri gibi bilimsel çalışmalarla Türkçenin hem günlük hayatta hem akademide kökleşmesini sağladı.

Türkçe, modernleşmenin taşıyıcısı hâline geldi.
Atatürk’ün “Millî his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilini kaybeden bir millet, bağımsızlığını kaybetmeye mahkûmdur” sözü, bu girişimin felsefesini özetler.
Türk Dil Bayramı, kültürel bağımsızlığın da siyasal bağımsızlık kadar hayati olduğunu hatırlatır.