Akın Olgun
akinolgun.bsky.social
Akın Olgun
@akinolgun.bsky.social
3.7K followers 56 following 270 posts
Gazeteci / Yazar
Posts Media Videos Starter Packs
Reposted by Akın Olgun
Gazeteci-yazar Akın olgun @akinolgun.bsky.social
değerlendiriyor:

✔️Çözüm sürecindeki son durum

✔️Türkiye’nin Suriye’de için düştüğü çıkmazı

✔️İsrail-Türkiye arasındaki krizi,

✔️Kürtlerin tutumunu değerlendiriyor
www.youtube.com/watch?v=eKFA...
▶️ÇÖZÜM SÜRECİNDE SON DURUM, ANKARA’NIN SURİYE POLİTİKASI, İSRAİL-TÜRKİYE ARASINDAKİ KRİZ
YouTube video by Cahit Mervan
www.youtube.com
Herkesin duası iyiliğinde çoğalandır elbette.

Şimdi buraya bir virgül koyuyorum. Verilmiş sözde buluşacağımıza ve çok ama çok kalabalık olacağımıza inanıyorum.
Demirtaş’ın dediği gibi “seni seviyoruz”
“Uzun sohbet edeceğiz” sözünün, ne çok bekleyeni vardır şimdi.
Binler, yüzbinler, milyonlar nasıl da umutludur buna. Nasıl da dua ediyordur kendi dilinde, kendi inancında, kendi yüreğinde.
Tek başınalığın, tercihlerin ve gelen her sıcak sese tebessüm edişine tanıklık ediyormuş gibi kendimi yakın hissediyorum.
Ne diyordu şair “…kırda bir çiçek gibi sakin gösterişsiz” ve işte ben, sendeki o sakinliğin, gösterişsizliğin yamacında, kendime bir yer bulmuş gibi hissediyorum.
Ama işte, senin de hep güvendiğin o toplum vicdanı bizden yana.
Halkın o derinlerde, özenle koruduğu alicenaplığı, onurlu bir hassasiyet içinde omuzluyor senin değerini.
Hepimiz kuşak kuşak işkenceler gördük. Şimdi sen işitmiyorsun ama dışarıda bir aklı evvellik kol geziyor. Senin kurduğun cümleler üzerinden en kötücül, şoven cümleler baskın olabilmek için, toplumun en geri yanlarına kanca atıyor.
Bu ülkenin, kaderimize düşürdüğü pay pek matah değil malum. Senden öncekiler işkence gördü, cezaevi gördü, sen işkence gördün, cezaevi gördün, senden sonrakiler işkence, cezaevi gördü.
Aşırı sevinmek bize yasak biliyorsun. Her sevincimize bir ukde bıraktıkları için, temkinli sevinmeyi öğrendik biz.
Şimdi fark ediyorum ki kısa kısa ama “çok” cümle kurmuşuz veya ben kendime misyon biçip her söze, her cümleye anlamlar yüklediğim için ve şartlar da buna uygun olduğundan şımartmışım biraz kendimi.
Bak yine daldan dala atladım. Belki de fiziken hiç yan yana gelememiş olmamızdandır bu. Belki “uzun sohbet” için buluşmuş olsak, ben sadece dinleyici olmayı tercih edecektim.
ve hayatı bununla yönetebileceğini düşünmenin ahmaklığından aydığında ise çok şey olup, bitmiş olur. O sert yerden gelenlerin hayıflanmaları hep daha çoktur bu yüzden.
Jakoben bir geçmişten gelenlerin çok fazla kabullenme sorunu olur. Biliyorsun. Çünkü o kadar emindir ki kendinden, kendisi dışında herkesi yanlışlayarak var etmeye çalışır
Çoğul yazmaya, çoğul konuşmaya, kendi çabalarımızı, emeğimizi bile “biz” diyerek çoğullaştırmaya o kadar çok alışmışız ki… Şikayetçi değilim lakin bazen kendimize fazla mı haksızlık ediyoruz acaba diye de sormadan edemiyorum.
“Bir gün uzun dertleşiriz” diye yazmıştın bana. O “bir gün” şimdi umuda yatırılmış durumda. Bir hasret, bir özlem ama en çok da bir “ah” olarak duruyor içimde/içimizde.
Ne diyorduk bu duruma? “Materyalist kadercilik” Neyse ne, bu topraklara ait işte o da. Bazen bir kurtarıcı, bazen “aldatıcı mutluluk” ve çoğu kez acılarımızı dindiren bir “afyon” olarak razıyız kendisinden!
kâh neden hep bizim başımıza geliyor, neden hep bizi buluyor diyerek içimden söylenerek, çaresizlikten doğan şikayetler üretiyor ve kaderin alnını karışlıyorum.
Resimlerin, konuşmaların, toplumsal olaylara müdahil olmaların, isyanın, öfken, gülümsemen, gülümsetmen düşüyor ortama ve ben hepsine bakıp, kâh darlanıyor,
Seni, yaşamını, yaşadıklarını, emeğini, çabanı ve şiddetsiz bir ülke için döktüğün alın terini düşünürken buluyorum kendimi bu ara.
“Nerede kalmıştık” hali bu nedenle bana müthiş güzel gelir. Duyguların muhabbete inip, daldan dala konması, şanındandır hemhal olmanın…
O -mış gibi yapıyor sadece. Mış gibi yapmayı kaldırmaz oysa hayat ki, kaldırmıyor da. An geliyor çarpıyor çok fena yüzüne hakikat insanın.

Akışına bıraktım duygularımı. Sohbetin en güzeli, akışında olandır diye düşünüyorum.
Düşündüğümüz için değil de kavradığımız kadar varız belki de…

Bu yüzden acılarını olgun bir deneyime çevirenlerle, onu pazarlayanlar arasındaki mücadelede, hep pazarlayanın kazanıyormuş gözükmesinin bir önemi yok bence.