@ilkedenizk.bsky.social
110 followers 31 following 88 posts
Hala temiz içerikli üretim yapan küçük esnaf ve aşçıyım.
Posts Media Videos Starter Packs
Çocuklarına Türkçe öğretmekten aciz bir kadın Türkiyeli kavramını eleştiriyor. Fıkra bu kadar.
Kelimelerin bile içini boşalttılar. Tıpkı bazı kelimelere acayip alıştırıp, dilimize yapıştırdıkları gibi. İlkine örnek; şehit. İkincisine; istismar.
İdam istemiyle eylem yapılmasını, sonuçları düşünülmeden bu isteğin desteklenmesini, böyle bir ülkede bunun nelere yol açabileceğinin önemsenmemesini asla ama asla samimi ve mantıklı bulmuyorum. Mevcut düzenin bizzat sorumlularıyla hemhal olup bu isteklerle kitleleşmeyi de tehlikeli buluyorum.
Yılmadan, usanmadan ‘ya o iş öyle değil aslında’ diyip açıklama gücünü bulan herkese saygı duyuyorum gerçekten. Her şeyin suyunun çıktığı yerde yine de doğru kalmaya çalışmak bile çok zor çünkü.
Şimdi kendisine uzanan eli zamanında canhıraş savunduğunu, ekranlarda canla başla propagandasını yaptığını biliyoruz. Şu an başına gelene oh olsun dememeli, kritik zamanlardaki omurgasızlıkları da unutmamalı.
Adaletle şakşakçılık hep birbirine giriyor. Fatih Altaylı’nın tutuklanması rejimin alıştırmaya çalıştığı rezilliğin hamlelerden sadece biri. Ama Fatih Altaylı halkın sesidir, yalnız değildir şakşakçılığını saçma buluyorum.
Pandemi itibariyle paket servise mecbur kalmış bir işletmeci olarak, yemek platformlarının katlanarak artan sömürüsüne tahammül edemiyorum. Tüm tüketicilerin küçük, temiz işletmelere destek olmak için bilinçlenmesini istiyorum. Bu komisyoncu devleri sırtımızda taşımaktan yoruldum.
Diğer taraftan Esila’nın babasının tavrına, duruşuna şahit olduk hep beraber. Suçu meşrulaştıran kişiler yasal olanı suç belleyip, gencecik bir kızı hastalıklarıyla ölüme terk ettiler. Babası asla geri adım atmadı çünkü kızı haklıydı, hakkını savundu. Ben kendi meselemi çözeyimcilikle olmaz, bence.
Fakat çok çekinerek söylemek istiyorum. Ailesinin sokakları bu hale getiren ve bu pisliği itinayla besleyen baş suçluları baş tacı etmelerini ne yazık ki anlayamıyorum. Acıyla medet ummanın ne olduğunu, çaresizliği anlamaya çalışıyorum ama suçu meşrulaştıran kişilerin eteğinde olmayı anlayamıyorum.
Matia’nın katilleri ve bu elem durumla ilgili söylenecek, konuşulacak o kadar çok şey var ki. Lakin kısacası tam anlamıyla çürümenin hayatımızda vuku bulmuş hali. Bugün de katillerin suç aletinin aslında suç aleti olmadığını öğrendik ki bu da yine köklü bir mevzu.
Güzel kalpli, adaletli, merhametli, insanlığa inandıran güçlü ruhlarınız bize umut olmaya devam edecek.
Fakülteye başladığım zamanlardı. Pepe’nin imza günü olduğunu öğrendim. Çok zor yetişmiştim ama kitap tükenmişti bile. Sıra erirken çaresiz ‘selamlaşsam da yeter’ diyordum. Çantamda da Marx’ın kitabı. Aklıma geldi ve özür dileyerek onu uzattım. Gülümseyerek ‘Bu benimkinden iyi, mutlu oldum.’ dedi.
En çok da inadımıza güveniyorum. Her şeyi engelle istersen, yolun sonu çok yakın.
Elleri kanlı, azılı katillerini bileyerek, acımızın üstünü örtmeye çalışmak ne büyük ahmaklık. Tam da bu zihniyetin üreteceği türden. Olmadığınız bir dünyada barış içinde yaşamak ne de güzel olurdu.
Güneşe gölge, aydınlığa karanlık, iyiliğe leke süremezsin. ‘İyi olmaya’ dair ne varsa, ne kadar zor da olsa varlığıyla can oldu Sırrı Süreyya. Şimdi gidişiyle bir cam kırıldı tuzla buz oldu. Hepimize bir parçası düştü eşsiz kalbinin. Uğruna ömür verdiğin barış, artık bizim omuzlarımızda.
Reposted
Sakın ola bu dönemde ayrışmayalım fikri ile anlayış göstermeyin. Homofobik, ırkçı, mezhepçi, mizojinist ve ayrıca tereddüt etmeden herhangi bir canlı için ölüm kelimesini kullanabilen hiçbir kimse hiçbir mücadelede yoldaş sıfatını haketmez.
Bir iyi haber alamayacak mıyız ya?
20 senedir hep aynı kartlarla başka sonuçlar beklememiz bize çok şey kaybettirirken onlara arada bir sarsılmaktan başka bir şey yapmadı. Eylemlerimiz geçmişte veya hala bazı ülkelerde karşılığı olan mücadele biçimi olabilir. Ama bu zamanda akışkanlıklarımızdan vazgeçip, başka türlü örgütlenmeliyiz.
Gezi’deki duran adam gibi, son zamanlarda yapılan tüketim boykotunda olduğu gibi eylemsiz eylemleri kendimce daha mantıklı buluyorum. Her anlamda gücü gaspetmiş bu azılı güruh ile mücadelede, pasif direnişin daha etkili olduğunu düşünüyorum.
İnsan hayatının, onurunun, adaletin, hukuğun bu kadar değersizleştiği bir ortamda bedenen olmasa da zihnen ve ruhen yıllardır enkaz altında sıkışık vaziyetteyiz. Şimdi deprem olmayacak diyeni dinlemeyi tercih etmek bile politik bu yüzden. Öteki seçenekle yüzleşecek ne psikoloji ne de enerji kaldı.
Far görmüş tavşan gibiyiz. Hem de her konuda. Deprem oluyor ne yapacağımızı bilmiyoruz. Seçme- seçilme hakkımız elimizden alınıyor içeri alınmadan ne yapabiliriz bilmiyoruz. Kadın katilleri, çocuk tecavüzcüleri, mafyalar, kara paralar kol geziyor napsak bilemiyoruz.
Dayatılan kodlar ve kadınların dönüşünden ziyade, alan ihlalini anlatmak istedim aslında. Kadınla ve kadına dair olanla alakalı hiçbir şeyin içinde olmamaları gerektiği durumu bu. Bizim olanı biz sahiplenip, derdimizi biz çözelim, yürüşüyümüzü biz yapalım. Özetle kadınları bi salsınlar.
Şişli kadar kıymetli bir ilçeyi ilk kez bir şehir planlamacı yönetecek ve belki bu tahribata bir nebze engel olacak diye seçim döneminde çok sevinmiştim. Adamın direne direne 72 kat dikilmesin diye uğraştığı arazide inşaata kayyum kararıyla başlamışlar bile. Yazık.
Fakültede hocam bir gün derste, kadınlar yürüyüşünde erkek görmek istemediğini söylemişti. Amaç destekse cinsiyetçiliğe gerek olmadığını savunmuştum. Şimdi kadınların nasıl doğuracağını konuşan vahşi ağızlara bakınca hocamın durduğu yerdeyim.