Bu görüntüler, Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce açıkça yasaklanan işkence ve kötü muamele yasağının ihlalidir.
İşkence suçtur, cezasız bırakılamaz!

Gözaltılar değil, dayanışma kazanacak!
Yaşasın 1 Mayıs
#saüdayanışması #1mayıs #gözaltı

Özellikle sosyal medyaya yansıyan bir videoda, bir yurttaşa yönelik uygulanan fiziksel şiddet açıkça orantısız ve hukuka aykırı bir müdahaledir.

1 Mayıs alanlarında olmak, anayasal bir haktır. Bu hakka yönelik her türlü engelleme kabul edilemez.

Yaşasın 1 Mayıs!
Yaşasın dayanışmamız!
#saüdayanışması #sakarya #dayanışma #1mayıs

Sınıfın içinden, sınıfın safına!
Yaşasın 1 mayıs!
Yaşasın dayanışma!

Kanal İstanbul derhal durdurulmalıdır!
Bu sürecin takipçisi olacağız.
Yaşasın doğa, yaşasın yaşam!
Saü Dayanışması
#kanalistanbul #sakarya #saüdayanışması

Bu gözaltılar, Kanal İstanbul’un önünü açmak ve doğa talanını hızlandırmak için atılmış siyasi bir adımdır.
Saü Dayanışması olarak buradan ilan ediyoruz:
Doğal alanlar sermayenin değil, halkın ve tüm canlıların ortak yaşam alanıdır!

Bugün İSKİ Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve İSKİ Genel Müdürü Şafak Başa ile İSKİ Genel Müdür Yardımcısı Begüm Çelikdelen’in ve 47 çalışma arkadaşının gözaltına alınması da, bu doğa katliamının önündeki engelleri kaldırma çabasından başka bir şey değildir.

Son günlerde TOKİ eliyle Sazlıdere Barajı Havzası’na dikilen konutlar, İSKİ tarafından “kaçak yapı” olarak değerlendirilmiş olmasına rağmen; yasa ve teamüller hiçe sayılarak inşaata devam edilmekte, İstanbul'un su kaynakları bilinçli şekilde tahrip edilmektedir.

Bu yaklaşımın en yıkıcı örneklerinden biri ise, iktidarın “mega projesi” olarak dayatılan Kanal İstanbul’dur. Kanal İstanbul; çevresindeki su kaynakları, bitki örtüsü ve tüm canlı türleri için açık bir tehdit oluşturmaktadır.

Bir kez daha gördük ki, felaket anında halkın en büyük güvencesi halkın kendisidir. Deprem değil, ihmal, rant politikaları ve hazırlıksızlık öldürür. Bu yüzden dayanışmayı büyütmek zorundayız. Çünkü biliyoruz: Dayanışma yaşatır.
#saüdayanışma

Kentleri depreme hazırlamakla görevli uzmanlar ve kurum temsilcilerinin cezalandırılması, bilimsel bilginin ve toplumsal faydanın önüne siyasal engeller konduğunu gösteriyor.

Deprem toplanma alanlarının yerini AVM’ler almışken, kamu yararına hizmet üretmesi gereken kuruluşların başka öncelikleri olduğu anlaşılıyor.

Orta şiddette bir depremde dahi iletişim altyapısı çökerken, vatandaşın en temel ihtiyacı olan bilgiye ulaşımı kesiliyor. Afet anlarında halkın yanında olması beklenen kurumlar ise, yıllar içinde ticari yapılar haline dönüşmüş durumda.