Mehmet Türkmen
@mturkmen.bsky.social
1.9K followers 190 following 49 posts
işçi, BİRTEK-SEN genel başkanı
Posts Media Videos Starter Packs
Pinned
mturkmen.bsky.social
Bize gayet açık bir şey söylüyorlar aslında:

Bizim hükümranlığımız devam ettiği sürece, kazandığınız şeylerin, özgürlüğünüz dahil, bir günlük ömrü var.

Bizi büyük bir halk gücüyle alaşağı edip kesin olarak yenmediğiniz sürece, kazandığınız ve henüz kaybetmediğiniz hiç bir şey güvende olmayacak!
birgun.net
#SonDakika
Selçuk Kozağaçlı yeniden gözaltına alındı
www.birgun.net/haber/selcuk...
Reposted by Mehmet Türkmen
evrensel.net
Özak Tekstil ve Başpınar OSB’deki işçilerin mücadelesine destek olan BİRTEK-SEN yöneticileri Mehmet Türkmen ve Mikail Kılıçalp hakkında açılan davalar bu hafta görülecek https://www.evrensel...
BİRTEK-SEN yöneticileri Mehmet Türkmen ve Mikail Kılıçalp hakim karşısına çıkacak
İşçilerin hak mücadelesine destek verdikleri için yargılanan Bağımsız Tekstil İşçileri Sendikası (BİRTEK-SEN) Genel Başkanı Mehmet Türkmen ve Genel Sekreteri Mikail Kılıçalp bu hafta iki ayrı davada hâkim karşısına çıkacak. Sendika yöneticilerinin yargılandığı davaların ilki 17 Temmuz Perşembe günü saat 10.55’te Gaziantep 47. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek. BİRTEK-SEN Genel Sekreteri Mikail Kılıçalp, Özak Tekstil işçilerinin direnişine destek verdiği gerekçesiyle “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet” suçlamasıyla yargılanıyor. Türkmen 140 gün tutuklu kaldı BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen ise Başpınar Organize Sanayi Bölgesi’nde işçilerin sürdürdüğü hak mücadelesine destek verdiği için 140 gün tutuklu kalmıştı. 4 Temmuz’daki duruşmada hakkında verilen ev hapsi kararı kaldırılan Türkmen, şimdi de “suç işlemeye tahrik” ve “yargı organlarını aşağılama” iddialarıyla 18 Temmuz Cuma günü saat 10.30’da Gaziantep 55. Asliye Ceza Mahkemesi’nde karar duruşmasına çıkacak. “Sendikacılık yargılanamaz” Sendikadan yapılan açıklamada, bu davaların sadece iki sendikacıyı değil, Özak Tekstil ve Başpınar OSB işçileri başta olmak üzere tüm işçi sınıfının örgütlenme ve mücadele hakkını hedef aldığı ifade edildi. “İşçilerin ekmek ve onur mücadelesi yargılanamaz! Sendikal faaliyet suç değildir!” denilen açıklamada, herkese duruşmalara katılarak dayanışma çağrısı yapıldı.
www.evrensel.net
mturkmen.bsky.social
‘Aynılar aynı yerde’deki o yer her zaman Taksim olmuyormuş demek ki. Gördüğünüz her sakallıyı dedeniz, her pos bıyıklıyı yoldaşınız sanmamak lazımmış, değil mi?

Ama Sırrı abi dostumuzdu, kesin! Giderken bile, içinde dişinden kan damlayan bir kurt yatanları bir kez daha açığa çıkardı tek tek.
mturkmen.bsky.social
“Sen Deniz’din. İpe değil yıldızlara çekilmiş onurumuzdun. Ekmeğimiz korkuyla acıydı. Başkasını bilmezdik. Aklımız keçeleşmiş bir geçmiş. Gövdemize gelecek zamanları düşürdün. Karıncalaşmış özgürlüğümüzdün.”

#6Mayıs1972
#DenizYusufHüseyin
mturkmen.bsky.social
“Doğduğundan beri yoksunluk ve yetimlikle geçen ömründe sen öfkeni nereye sakladın? Ben hiç görmedim.”

Sırrı Süreyya Önder’in kızı Ceren Önder Kandemir babasın yazdığı mektubu okumuş.
Ciğerimiz söküldü.. Off Sırrı abi..
Reposted by Mehmet Türkmen
devrimzamani5.bsky.social
Ev hapsinde olan BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen'in annesi 1 Mayıs kutlamalarına katıldı: Mehmet Türkmen'i tutukladın ama annesi burada...
"1 Mehmet gider bin Mehmet gelir
x.com/i/status/191...
Reposted by Mehmet Türkmen
umutsendikasi.bsky.social
1 Mayıs’ta çocuk işçi cinayeti!

14 yaşındaki Suriyeli çocuk işçi, Gaziantep’te çalıştığı tekstil atölyesinde asansörle duvar arasına sıkışarak hayatını kaybetti.

Ucuz işgücü olarak gördüğünüz göçmenlerin de, çocuk işçilerin de hesabını soracağız! Çocuk işçiliği yasaklansın!

v/ BİRTEK-SEN
Reposted by Mehmet Türkmen
evrensel.net
Ev hapsi nedeniyle 1 Mayıs kutlamalarına katılamayan BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen’in annesi Ayşe Türkmen alandan seslendi: “Mehmet Türkmen’i tutukladın ama annesi burada”

#1Mayıs https://www.evrensel...
1 Mayıs'a katılamayan Mehmet Türkmen'in annesi Antep'ten seslendi
Vatan Emniyet’te avukatlara engel: Giriş yasak, darp var İTO’ya göre yıllık enflasyon yükseldi: Aylık yüzde 3.21, yıllık yüzde 47.21 AKP’nin Kanal İstanbul inadı | Bakan Uraloğlu: Kanal İstanbul'u yapacağız Ev hapsinde olduğu için 1 Mayıs kutlamalarına katılamayan BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen’in yerine annesi Ayşe Türkmen, 1 Mayıs’ta alandaydı. Mehmet Türkmen, “Başına bir iş gelir' diyen annemi de meydanlara düşürdünüz ya, artık siz düşünün' diye paylaşım yaparken annesi Ayşe Türkmen de alanda, “Bir Mehmet Türkmen gider bir Mehmet Türkmen gelir” dedi. Antep’te düşük ücret dayatmasına karşı başlatılan eylemlerin valilik tarafından yasaklanmasının ardından 14 Şubat’ta gözaltına alınan ve daha sonra serbest bırakılan BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen, yeniden gözaltına alınmış ve tutuklanmıştı. 36 gün tutukluluğunun ardından hakkında ev hapsi kararı verilen Türkmen bu yıl 1 Mayıs'a katılamadı. Türkmen sosyal medya hesabından yaptığı annesinin alandan konuşmasını paylaşarak kendisinin yerine bu sene annesinin kutlamalara katıldığını belirtti ve şu ifadeleri kullandı: “Annem benim yerime 1 Mayıs’a katılmış Kırk yıldır ‘aman oğlum, kurban olayım, artık uğraşma, başına bir iş gelir’ diyen annemi de meydanlara düşürdünüz ya, artık siz düşünün! Mehmet Türkmen sana kurban olsun Eşxanım” May 1, 2025 Annesi Ayşe Türkmen ise, “Ben Mehmet Türkmen’in yerine ben buradayım. Bir Mehmet Türkmen gider bir Mehmet Türkmen gelir. Son nefesimize kadar ayaktayız. Mehmet Türkmen hırsız değildir, Mehmet Türkmen hak yemez. Mehmet Türkmen’i tutukladın ama annesi burada” diye konuştu. (Evrensel)
www.evrensel.net
mturkmen.bsky.social
Annem benim yerime 1 Mayıs’a katılmış 🌸🍀❤️

Kırk yıldır “aman oğlum, kurban olayım, artık uğraşma, başına bir iş gelir” diyen annemi de meydanlara düşürdünüz ya, artık siz düşünün!:))

Mehmet Türkmen sana kurban olsun Eşxanım
mturkmen.bsky.social
Bilemiyoruz. Ama önceki yıllara göre daha güçlü geçer diye umuyoruz.
mturkmen.bsky.social
Yeni elektronik kelepçemiz de geldi. Asayiş berkemal. Devletimiz halkın güvenliği için hiç bir masraftan kaçınmıyor. İçiniz rahat olsun:) güvendesiniz:)
mturkmen.bsky.social
Biz sizin oğlunuz, kızınız, aileniz değiliz!
Biz işçi sınıfıyız!
Bize saygı duyacaksınız!

1 Mayıs’ta alanlara!
mturkmen.bsky.social
İşçiden habersiz sözleşme imzalayan sendikacılarda bugün.

İşçi dilindeki tercümesi:
‘işçiyi masa başında satan’
evrensel.net
Lastik-İş Sendikası ile Özka Lastik patronu arasında devam eden toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde sendikacılar, işçiden habersiz sözleşme imzaladı, işçiler üretimi durdurdu https://www.evrensel...
www.evrensel.net
mturkmen.bsky.social
“İşçi sınıfı, sendikalar nerede?” “Neden genel grev olmuyor?”
19 Mart eylemleri başladığından beri en çok sorulan sorulardan biri bu oldu.
Bu soruya ve 1 Mayıs yaklaşırken işçi havzalarında biriken öfkenin gençlik ve diğer halk kesimlerinin öfkesiyle nasıl birleşebileceğine yanıt vermeye çalıştım.
evrensel.net
“Fabrikalarda ve işçi havzalarında biriken öfke, halkın demokrasi ve özgürlük mücadelesiyle birleşme potansiyeline sahip.”

Mehmet Türkmen'in yazısı https://www.evrensel...
Bize sendikal haklar ve mücadeleci sendikalar lazım
Mehmet Türkmen 1 Mayıs’a günler kaldı. 19 Mart’tan bu yana, başta öğrenci gençlik yığınları olmak üzere, Saray iktidarının demokrasinin son kırıntılarını da ortadan kaldırmaya dönük saldırılarına karşı geniş halk kitlelerinin sokaklara taşan öfkesi, ilk günlerdeki kitlesellikte olmasa da, cesaretinden, kararlılığından ve dinamizminden bir şey kaybetmeden sürüyor. En son, AKP-MHP iktidarının kalesi olarak bilinen Yozgat’ta üretici köylülerin CHP mitingine kitlesel katılımı ve iktidarın politikalarına karşı açığa çıkan öfkesi, meydanlara dökülen halk yığınları için meselenin İmamoğlu’na ve CHP belediyelerine yapılan yargı operasyonundan ibaret olmadığını; İmamoğlu şahsında halkın iradesini, seçme ve seçilme hakkını gasbetmeye dönük bu son hamleyle birlikte, Saray iktidarının adım adım faşizmi inşa eden yönetim biçimine karşı halk kitleleri içinde birikmiş öfkenin açığa çıktığını gösteriyor. Daha da önemlisi, bu öfkenin açığa çıktığı her alanda, başta üniversite gençliği olmak üzere, örneğin en son liseliler ve üretici köylülerde de olduğu gibi, sokaklara dökülen toplumsal kesimlerin, bugün haklı olarak meydanlarda en çok haykırılan hukuk, adalet ve demokrasi talebiyle bizzat kendi hayatları, gelecekleri ve özgün talepleri arasında doğrudan bir bağ kurduğunu görüyoruz. Adaletin, demokrasi ve özgürlüklerin olmadığı bir ülkede, gençlik yığınları için parasız ve nitelikli bir eğitim hakkından, iş ve gelecek güvencesinden de bahsedilemeyeceği; üretici köylülerin ekip biçtiği toprağının ve emeğinin de bir değerinin olamayacağının daha çok bilince çıkmaya başladığı bir uyanış yaşanıyor, özetle. İşçi sınıfından neden güçlü bir ses çıkmıyor? Peki işçi sınıfı, sendikalar nerede? 19 Mart eylemleri başladığından beri en çok sorulan sorulardan biri bu oldu. Özellikle üniversite gençliğinin okullarda boykot örgütleyerek örgütlü ve kitlesel bir biçimde harekete damga vurduğu andan itibaren ‘işçi-gençlik el ele’, ‘genel grev, genel direniş’ gibi çağrılar ve tartışmalar uzun yıllardır ilk defa bu kadar yaygın yapılmaya başlandı. İktidar yandaşı kimi yayın organlarından başlayarak yandaş kimi firma ve markalara yönelik gündeme gelen ve bir günlük genel boykot gibi eylemlerle bir süreliğine etkili de olan ‘tüketimden gelen güç’ün yarattığı sınırlı etkinin rüzgarıyla ‘üretimden gelen güç’ün devreye girmesine duyulan ihtiyaç; dolayısıyla, ancak işçi sınıfının örgütlü gücüyle mümkün olabilecek ‘güç’ün hayati önemi daha çok fark edilir oldu. Peki bu güç nerede? Üniversite ve lise gençliğinden köylülere kadar, toplumun farklı kesimleri Saray iktidarının baskısı ve zulmüne karşı adalet, demokrasi ve özgürlük için ayağa kalkmışken; bu iktidarın zulmüne, bugün ‘Şimşek programı’ adıyla yürütülen halk ve emek düşmanı politikalarına en çok hedef olan işçi sınıfından neden güçlü bir ses çıkmıyor? Emeği pul, ekmeği zehir edilen, ucuz kölelik ve sefalet koşulları dayatılan, grevleri yasaklanan, sendikal örgütlenme hakkı ayaklar altına alınan, ekmeği ve hakları için verdiği mücadeleler polis ve asker şiddetiyle, yasaklarla, hukuksuz yargı kararlarıyla, gözaltı ve tutuklamalarla bastırılmaya çalışılan işçiler; dolayısıyla, hukuka, adalete, demokrasiye en çok ihtiyacı olan işçi sınıfı neden hâlâ ayağa kalkmıyor? Sendikalar neden hâlâ genel grev, genel direniş kararları almıyor? En acil ihtiyaçlardan biri sendikal örgütlülük Çok haklı bir sorgulama kuşkusuz. Bu sorgulamanın yer yer kimi kesimlerce yapılan biçimde, işçi sınıfına olan güvensizliği, sınıf mücadelesine olan inançsızlığı ve uzaklığı açığa çıkaran küçümseyici örnekleri bir tarafa bırakalım. Ancak, son derece samimi olarak işçi sınıfının sahneye çıkmasını bekleyen, politik olarak da bunu amaç edindiğini iddia eden kimi çevrelerin de bu sorgulamayı ve tartışmayı çok yüzeysel, işçi sınıfının ve sendikal hareketin güncel durumunu ve temel sorunlarını doğru kavramayan bir yerden yaptığını söylemek gerekiyor. AKP’nin iktidar döneminde başka bir boyut kazanan ve daha çok derinleşen, toplumdaki kültürel kamplaşma ve kutuplaşmanın işçi sınıfı içindeki tahrip edici etkisi; muhalif, demokratik ve sol güçlerin önemli bir kesiminin, AKP-Erdoğan gericiliğine ve baskı politikalarına karşı mücadeleyi işçi sınıfı ve yoksul halk kesimlerinin ekonomik, sosyal ve demokratik talepleriyle birleştirmekten çok, AKP’nin çok başarılı bir şekilde kurup yönettiği bu ‘kültürel kutuplaşma’yı yeniden üreten zaafının bu noktada nasıl bir rol oynadığı başka bir tartışmanın konusu olsun. Bu gerçekliğin işçi sınıfının doğrudan kendisine yönelmiş saldırılarla, ülkedeki genel demokrasi ve özgürlükler sorunu arasında bağ kurmasını zorlaştıran yanını, bu bağı kurmasını sağlayacak en önemli ve olmazsa olmaz bir araç olan sendikal örgütlülükten mahrum olması gerçeğiyle birlikte düşününce, ‘İşçi sınıfı nerede?​’, ‘Niye genel grev olmuyor?​’ gibi soruların yanıtları daha anlaşılır olur. İşçi sınıfının kendisi için bir sınıf olma ve doğrudan kendi gündemlerinin yanı sıra, kendisini de etkileyen ülke gündemlerine, kendi sınıf mücadelesinin sınırlarını da belirleyen demokrasi ve özgürlükler mücadelesine müdahil olmasını sağlayacak bir güç, politik bir özne olabilmesinin olmazsa olmaz koşullarından biri, hiç kuşkusuz ki güçlü bir sendikal örgütlülüğe sahip olmasıdır. Halihazırda, on binlerce, yüz binler üyesi olan sendikalara hakim olan bürokratik anlayışla, işçi sınıfının örgütlü gücünün açığa çıkmasının önündeki en büyük engellerden biri olan bu kastlaşmış, bürokratik sendikal yapıyla mücadele ve sendikaları mücadeleci bir temelde dönüştürme sorumluluğu hayati bir yerde duruyor kuşkusuz. Ancak bu yapıyı dönüştürmek de dahil, işçi sınıfının ülkenin kaderine el koyacak bir güç olarak ortaya çıkması için, işçi sınıfının bunun en temel araçlarından biri olan güçlü bir sendikal örgütlülüğe, bu örgütlülüğün, sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki engellerin kalkmasına olan ihtiyacı günün en acil, en hayati ihtiyacı ve görevidir. Barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş Özellikle son birkaç yıldır işçi sınıfına yönelik saldırılar ve ülkenin pek çok yerindeki işçi grev ve direnişlerine dönük yaşanan grev yasakları, kolluk gücüyle, en sert şiddet yöntemleriyle işçi mücadelelerinin ezilmeye çalışıldığı örnekler, bugün işçi sınıfının en acil ve en hayati talebinin ‘Barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş’ kampanyasıyla ete kemiğe bürünen sendikal hak ve özgürlükler için mücadele olduğu gerçeğini bir kez daha açığa çıkarmıştır. Henüz 19 Mart’ta yüz binler adalet, demokrasi ve özgürlük için meydanlara dökülmemişken, şubatta binlerce Başpınar işçisinin sefalet zammına karşı başlattığı direnişlerin yasaklarla ve bu direnişe öncülük eden BİRTEK-SEN’e yönelik baskılarla sindirilmeye çalışılmasına karşı ortaya çıkan öfke fabrikalarda, işçi havzalarında birikmeye devam ediyor. Geçtiğimiz yıl metal işçilerinin sendikaları Birleşik Metal-İş öncülüğünde Cumhurbaşkanının grev yasağına karşı ortaya koyduğu iradeyle yasağı yırtıp atmasında açığa çıkan mücadele iradesi ve cesaret MESS sözleşmeleri yaklaşırken yüz binlerce metal işçisi içinde mayalanmaya devam ediyor. Yüz binlerce kamu işçisinin TİS görüşmeleri sürerken, tabanda süren tartışmalar daha güçlü bir öfke ve mücadele eğiliminin biriktiğine işaret ediyor. İş kolundaki özel grev yasağına ve patronun bu yasağı dayanak yaparak işçilere dayattığı sefalet sözleşmesine rağmen TÜPRAŞ işçilerinin Koç’u sallayan mücadelesi işçi sınıfının diğer kesimlerinin de ayağa kalktığı bir mücadelenin meşalesi olacak ateşi beslemeye devam ediyor. İşte tam da bu yüzden, yaklaşan 2025 1 Mayısı’nda, yüzünü işçi sınıfına dönen, sınıf mücadelesini kendine dert eden herkes için en önemli görev, fabrikalarda, işçi havzalarında mayalanan bu öfkenin biriktiği yerlerden çıkarak, gençlik yığınlarının ve diğer halk kesimlerinin yükselen adalet, demokrasi ve özgürlük haykırışı ve mücadelesiyle birleşmesidir. Her yerde en kitlesel ve birleşik bir 1 Mayıs’ın kutlanması ve işçi sınıfının bu 1 Mayıs’ta ‘Barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş’ taleplerini en öne, en yükseğe çıkarması bu 1 Mayıs’ın en olmazsa olmaz görevidir.
www.evrensel.net
Reposted by Mehmet Türkmen
evrensel.net
“Fabrikalarda ve işçi havzalarında biriken öfke, halkın demokrasi ve özgürlük mücadelesiyle birleşme potansiyeline sahip.”

Mehmet Türkmen'in yazısı https://www.evrensel...
Bize sendikal haklar ve mücadeleci sendikalar lazım
Mehmet Türkmen 1 Mayıs’a günler kaldı. 19 Mart’tan bu yana, başta öğrenci gençlik yığınları olmak üzere, Saray iktidarının demokrasinin son kırıntılarını da ortadan kaldırmaya dönük saldırılarına karşı geniş halk kitlelerinin sokaklara taşan öfkesi, ilk günlerdeki kitlesellikte olmasa da, cesaretinden, kararlılığından ve dinamizminden bir şey kaybetmeden sürüyor. En son, AKP-MHP iktidarının kalesi olarak bilinen Yozgat’ta üretici köylülerin CHP mitingine kitlesel katılımı ve iktidarın politikalarına karşı açığa çıkan öfkesi, meydanlara dökülen halk yığınları için meselenin İmamoğlu’na ve CHP belediyelerine yapılan yargı operasyonundan ibaret olmadığını; İmamoğlu şahsında halkın iradesini, seçme ve seçilme hakkını gasbetmeye dönük bu son hamleyle birlikte, Saray iktidarının adım adım faşizmi inşa eden yönetim biçimine karşı halk kitleleri içinde birikmiş öfkenin açığa çıktığını gösteriyor. Daha da önemlisi, bu öfkenin açığa çıktığı her alanda, başta üniversite gençliği olmak üzere, örneğin en son liseliler ve üretici köylülerde de olduğu gibi, sokaklara dökülen toplumsal kesimlerin, bugün haklı olarak meydanlarda en çok haykırılan hukuk, adalet ve demokrasi talebiyle bizzat kendi hayatları, gelecekleri ve özgün talepleri arasında doğrudan bir bağ kurduğunu görüyoruz. Adaletin, demokrasi ve özgürlüklerin olmadığı bir ülkede, gençlik yığınları için parasız ve nitelikli bir eğitim hakkından, iş ve gelecek güvencesinden de bahsedilemeyeceği; üretici köylülerin ekip biçtiği toprağının ve emeğinin de bir değerinin olamayacağının daha çok bilince çıkmaya başladığı bir uyanış yaşanıyor, özetle. İşçi sınıfından neden güçlü bir ses çıkmıyor? Peki işçi sınıfı, sendikalar nerede? 19 Mart eylemleri başladığından beri en çok sorulan sorulardan biri bu oldu. Özellikle üniversite gençliğinin okullarda boykot örgütleyerek örgütlü ve kitlesel bir biçimde harekete damga vurduğu andan itibaren ‘işçi-gençlik el ele’, ‘genel grev, genel direniş’ gibi çağrılar ve tartışmalar uzun yıllardır ilk defa bu kadar yaygın yapılmaya başlandı. İktidar yandaşı kimi yayın organlarından başlayarak yandaş kimi firma ve markalara yönelik gündeme gelen ve bir günlük genel boykot gibi eylemlerle bir süreliğine etkili de olan ‘tüketimden gelen güç’ün yarattığı sınırlı etkinin rüzgarıyla ‘üretimden gelen güç’ün devreye girmesine duyulan ihtiyaç; dolayısıyla, ancak işçi sınıfının örgütlü gücüyle mümkün olabilecek ‘güç’ün hayati önemi daha çok fark edilir oldu. Peki bu güç nerede? Üniversite ve lise gençliğinden köylülere kadar, toplumun farklı kesimleri Saray iktidarının baskısı ve zulmüne karşı adalet, demokrasi ve özgürlük için ayağa kalkmışken; bu iktidarın zulmüne, bugün ‘Şimşek programı’ adıyla yürütülen halk ve emek düşmanı politikalarına en çok hedef olan işçi sınıfından neden güçlü bir ses çıkmıyor? Emeği pul, ekmeği zehir edilen, ucuz kölelik ve sefalet koşulları dayatılan, grevleri yasaklanan, sendikal örgütlenme hakkı ayaklar altına alınan, ekmeği ve hakları için verdiği mücadeleler polis ve asker şiddetiyle, yasaklarla, hukuksuz yargı kararlarıyla, gözaltı ve tutuklamalarla bastırılmaya çalışılan işçiler; dolayısıyla, hukuka, adalete, demokrasiye en çok ihtiyacı olan işçi sınıfı neden hâlâ ayağa kalkmıyor? Sendikalar neden hâlâ genel grev, genel direniş kararları almıyor? En acil ihtiyaçlardan biri sendikal örgütlülük Çok haklı bir sorgulama kuşkusuz. Bu sorgulamanın yer yer kimi kesimlerce yapılan biçimde, işçi sınıfına olan güvensizliği, sınıf mücadelesine olan inançsızlığı ve uzaklığı açığa çıkaran küçümseyici örnekleri bir tarafa bırakalım. Ancak, son derece samimi olarak işçi sınıfının sahneye çıkmasını bekleyen, politik olarak da bunu amaç edindiğini iddia eden kimi çevrelerin de bu sorgulamayı ve tartışmayı çok yüzeysel, işçi sınıfının ve sendikal hareketin güncel durumunu ve temel sorunlarını doğru kavramayan bir yerden yaptığını söylemek gerekiyor. AKP’nin iktidar döneminde başka bir boyut kazanan ve daha çok derinleşen, toplumdaki kültürel kamplaşma ve kutuplaşmanın işçi sınıfı içindeki tahrip edici etkisi; muhalif, demokratik ve sol güçlerin önemli bir kesiminin, AKP-Erdoğan gericiliğine ve baskı politikalarına karşı mücadeleyi işçi sınıfı ve yoksul halk kesimlerinin ekonomik, sosyal ve demokratik talepleriyle birleştirmekten çok, AKP’nin çok başarılı bir şekilde kurup yönettiği bu ‘kültürel kutuplaşma’yı yeniden üreten zaafının bu noktada nasıl bir rol oynadığı başka bir tartışmanın konusu olsun. Bu gerçekliğin işçi sınıfının doğrudan kendisine yönelmiş saldırılarla, ülkedeki genel demokrasi ve özgürlükler sorunu arasında bağ kurmasını zorlaştıran yanını, bu bağı kurmasını sağlayacak en önemli ve olmazsa olmaz bir araç olan sendikal örgütlülükten mahrum olması gerçeğiyle birlikte düşününce, ‘İşçi sınıfı nerede?​’, ‘Niye genel grev olmuyor?​’ gibi soruların yanıtları daha anlaşılır olur. İşçi sınıfının kendisi için bir sınıf olma ve doğrudan kendi gündemlerinin yanı sıra, kendisini de etkileyen ülke gündemlerine, kendi sınıf mücadelesinin sınırlarını da belirleyen demokrasi ve özgürlükler mücadelesine müdahil olmasını sağlayacak bir güç, politik bir özne olabilmesinin olmazsa olmaz koşullarından biri, hiç kuşkusuz ki güçlü bir sendikal örgütlülüğe sahip olmasıdır. Halihazırda, on binlerce, yüz binler üyesi olan sendikalara hakim olan bürokratik anlayışla, işçi sınıfının örgütlü gücünün açığa çıkmasının önündeki en büyük engellerden biri olan bu kastlaşmış, bürokratik sendikal yapıyla mücadele ve sendikaları mücadeleci bir temelde dönüştürme sorumluluğu hayati bir yerde duruyor kuşkusuz. Ancak bu yapıyı dönüştürmek de dahil, işçi sınıfının ülkenin kaderine el koyacak bir güç olarak ortaya çıkması için, işçi sınıfının bunun en temel araçlarından biri olan güçlü bir sendikal örgütlülüğe, bu örgütlülüğün, sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki engellerin kalkmasına olan ihtiyacı günün en acil, en hayati ihtiyacı ve görevidir. Barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş Özellikle son birkaç yıldır işçi sınıfına yönelik saldırılar ve ülkenin pek çok yerindeki işçi grev ve direnişlerine dönük yaşanan grev yasakları, kolluk gücüyle, en sert şiddet yöntemleriyle işçi mücadelelerinin ezilmeye çalışıldığı örnekler, bugün işçi sınıfının en acil ve en hayati talebinin ‘Barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş’ kampanyasıyla ete kemiğe bürünen sendikal hak ve özgürlükler için mücadele olduğu gerçeğini bir kez daha açığa çıkarmıştır. Henüz 19 Mart’ta yüz binler adalet, demokrasi ve özgürlük için meydanlara dökülmemişken, şubatta binlerce Başpınar işçisinin sefalet zammına karşı başlattığı direnişlerin yasaklarla ve bu direnişe öncülük eden BİRTEK-SEN’e yönelik baskılarla sindirilmeye çalışılmasına karşı ortaya çıkan öfke fabrikalarda, işçi havzalarında birikmeye devam ediyor. Geçtiğimiz yıl metal işçilerinin sendikaları Birleşik Metal-İş öncülüğünde Cumhurbaşkanının grev yasağına karşı ortaya koyduğu iradeyle yasağı yırtıp atmasında açığa çıkan mücadele iradesi ve cesaret MESS sözleşmeleri yaklaşırken yüz binlerce metal işçisi içinde mayalanmaya devam ediyor. Yüz binlerce kamu işçisinin TİS görüşmeleri sürerken, tabanda süren tartışmalar daha güçlü bir öfke ve mücadele eğiliminin biriktiğine işaret ediyor. İş kolundaki özel grev yasağına ve patronun bu yasağı dayanak yaparak işçilere dayattığı sefalet sözleşmesine rağmen TÜPRAŞ işçilerinin Koç’u sallayan mücadelesi işçi sınıfının diğer kesimlerinin de ayağa kalktığı bir mücadelenin meşalesi olacak ateşi beslemeye devam ediyor. İşte tam da bu yüzden, yaklaşan 2025 1 Mayısı’nda, yüzünü işçi sınıfına dönen, sınıf mücadelesini kendine dert eden herkes için en önemli görev, fabrikalarda, işçi havzalarında mayalanan bu öfkenin biriktiği yerlerden çıkarak, gençlik yığınlarının ve diğer halk kesimlerinin yükselen adalet, demokrasi ve özgürlük haykırışı ve mücadelesiyle birleşmesidir. Her yerde en kitlesel ve birleşik bir 1 Mayıs’ın kutlanması ve işçi sınıfının bu 1 Mayıs’ta ‘Barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş’ taleplerini en öne, en yükseğe çıkarması bu 1 Mayıs’ın en olmazsa olmaz görevidir.
www.evrensel.net
Reposted by Mehmet Türkmen
ozlemsevturk.bsky.social
Bilenmeye devam ✌🏻
Patronları rahatsız eden #MehmetTürkmenYalnızDeğildir
#SendikacılıkSuçDeğildir
mturkmen.bsky.social
Bugün tekrar ev hapsine alındım.

Eğer sizi asıl rahatsız eden 1 Mayıs öncesi işçiler içinde yaptığımız çalışmalar ve gençlerin eylemlerine katılmam ise, bilin ki ne 1 Mayıs’a, ne Başpınar işçilerinin mücadelesine ne de gençliğin adalet ve özgürlük mücadelesine engel olamayacaksınız!