Nihan Kaya
nihankaya.bsky.social
Nihan Kaya
@nihankaya.bsky.social
820 followers 17 following 810 posts
Author of some books Psychoanalysis, Winnicott, Theory of Creativity, Object-relations PhD student in Psychoanalytic Studies, UCL, London Autistic Person Untreatable depression Cannot watch/read news https://www.instagram.com/nihanka7
Posts Media Videos Starter Packs
Cevap yazdığım kişi bunu yazdı, ben de yazdıklarımı sildim.
Bilim yok bence, çocuk var. Önce bilim/bilgi değil, o spesifik çocuk.
Böyle bir ilgi-sevgi olmadan diploma ya da eğitim ile uzman olan kişi sayısı çok, ama bence çok eksik oluyor yazdıkları, bakışları. Winnicott böyle değildir mesela. Anne "Çocuğum 2,5 haftadır tuvaletini yapmadı" diye getiriyor, direkt "kaç haftalık hamilesiniz?" diye soruyor. Biliyor, çocuğu anlıyor
Doğuştan müthiş bir ilgi ve bebek/çocuk sevgisi gerekiyor, bu bende vardı. Görmediğim ama sesini duyduğum bir bebeğin neden ağladığını anlayabiliyorum mesela. İyi bulduğum uzmanlarda da aynı özellik var. Nesnellik değil, tersi oluyor. Çok içten, çok derin bir sevgi olmadan olmaz bence bu iş.
Bebekler üzerine çok okuyunca, meyliniz de varsa, anlamaya başlıyorsunuz. Ama ana mesele sezgileriniz. Sezgi yoksa bilgi işe yaramıyor. Alanım daha çok bebeklik. Bebeklik çalışmaları, infant observation, parent-infant psychotherapy dalları etkili oluyor.
Son bir şey: Kendimizle ilgili olumsuz his ve düşüncelerimizin ebeveynlerimizin bizimle ilgili olumsuz his ve düşünceleri olduğunu anlamamız gerekiyor.
güç oyununa dönüşür:
Ebeveyn hem kendini hem de “öteki”ni bir çocuğun içinde yeniden kurar.
Dinamik böyle olduğunda bir çocukla kurulan özdeşim, diğerine “karşı” kurulmuş bir bağ olur.
“öteki” konumuna itilir.
Bir çocuk ailenin “benim tarafımda olan” figürü olur.
Diğeri karşı cephede konumlanır.
Bu, kardeşlerin sadece birbirleriyle değil, aynı zamanda ebeveynlerin iç dünyasıyla da çatışma yaşamasına yol açar. Bu tür durumlarda özdeşim, sevgiyle iç içe geçmiş bir bilinçdışı
Ebeveyn, bir çocuğuyla özdeşimini diğer çocukla yaşadığı çatışma, hayal kırıklığı veya duygusal yabancılaşma üzerinden kurabilir.
“O beni hep zorlar, ama diğeri beni anlıyor.”
“O babasına çekmiş, ama bu tam benim gibi.”
Burada özdeşim “benim tarafımda olan” çocuğa yönelir; diğer çocuk ise “öteki” +
Bu konuda daha önce çok kez yazmıştım, şimdilik burada keseceğim. Bir kitapta daha ayrıntılı anlatabilirim. Çok yoğun bir literatür ve çok ilginç çalışmalar var ebeveyn-çocuk ilişkisindeki projeksiyonlara dair.
Aynı çocuğu anne ve baba farklı görmektedir. Bunu anlamamız ve suçluluk duymadan kabul etmemiz gerekiyor (çünkü kaçınılmaz bir şey bu, suçluluk duymamız gereken bir şey de değil). Anne ve babalar, çocuklardan biriyle daha çok özdeşim kurmaya meyilli, bunu da suçluluk duymadan kabul etmemiz gerek.
Tehlikeli olan, görünmez olan adaletsizlik. İkizlerdeki gibi apaçık bir benzerlik-denklik olduğunda zaten önleniyor sorun büyük ölçüde ya da çok geçmeden tamir edilebiliyor. Farkına varmadığımız ve sürekli şekilde tekrarlayan şeyler, çok daha ciddi tehlike barındıranlar.
onlar da çok rahatsız oluyorlar ne yaparlarsa yapsınlar kıyaslanmaktan. O romanda anlatılan, günlük hayatta çok yaygın şeyler. Ve: kız çocuklarını ve kadınları kıyaslamaya daha meyilliyiz maalesef. Bunu fark ederek önlememiz gerekiyor.)
Ne de olsa anne karnından beri beraber oynuyorlar. Diğer bebeğin yüzünden de anlayabiliyoruz sorun var mı yok mu.
İkizlerin karakterleri birbirinden farklı, bu da (dışarıdaki) kişilerin kıyaslama yapmasına neden oluyor; en büyük yanlışı burada yapıyoruz. (Disparöni romanımda da ikiz kızlar var,
Kişiler ikizlerden biriyle özdeşim kuruyor, diğerinin de daha küçücük bebek/çocuk olduğunu sanki unutarak çok acımasız şeyler söyleyebiliyorlar. Bunlar bebek/çocuk; kıskançlık olması, kavga olması normal. Bir de: İkiz bebekler vurma olmadığı halde vurmaya benzer şekilde oynayabiliyor bazen.
Muhtemelen ikizlik düşüncesi bize kendi yaşadığımız adaletsizlikleri hatırlatıyor ve bu şekilde tetiklenen insanlar kendi duygu durumlarını yansıtarak orada bir adaletsizlik görmeye yatkın oluyor, ortada bir şey olmadığında da. Küçücük çocuklarla ilgili yapılan olumsuz yorumlarda da var bu.
aynı anda sadece tek çocukla yapılabilecek, ebeveynlerin sırayla ve adil şekilde yapmaya özen gösterdiği bir şey oluyor hemen her zaman. İkizlerde adalet konusu en başından beri ebeveynlerin aklında olduğu için onlar da bu konuda ayrı bir özen gösteriyorlar; şahsen gözlemlediğim, bu.
Yaş farkı olduğunda adaletsizlik bize görünmez oluyor. İkizler düşüncesi sanırım hemen adaletsizliği getiriyor akla. Ebeveynlerin gereksiz yere eleştirilmesi de bundan muhtemelen. Anne/baba o an ikizlerden biriyle bir şey yapıyorsa birçok kişi hemen "Diğeri? Diğeri?" diye soruyor, halbuki bu
tavsiye diyordu; bence oldukça mantıklı. (Bilen biri ismini yazabilir, maalesef hatırlayamıyorum şu an.)
İkizler konusu çok soruldu/soruluyor. İkizlerde ebeveynlerin oldukça dikkatli olduğunu, başkalarının ebeveynleri gereksiz yere eleştirmeye meyilli olduğunu gözlemliyorum.
Kardeşlerle ilgili gelen sorulara biraz cevap vermek istiyorum. Maalesef ismini hatırlayamadığım yabancı bir uzman "Bir (küçük) çocuğunuz düştüğünde diğeri içinden mutlu olmaktadır. Düşenin başını okşarken diğerininkini de (sanki o da düşmüş gibi) okşamayı unutmayın." diyor, bunu sürekli yapmayı +
Elaine Aron'ın Hayli Duyarlı Kişi (Highly Sensitive Person) kitabı bu bağlamda okunabilir. "Hayli duyarlı kişi" terimine karşılık olan kimsenin çoğu kez bir oknofil olduğunu ileri sürebilir, en azından konuyu bu temelde değerlendiririp tartışabiliriz sanıyorum. (Çok çok güzel bir kitap bu arada.)
bilgiyi bilinçten uzak tutar. Her iki uç da travmanın etkisiyle sinir sisteminin regülasyonunun bozulduğunu gösterir. (Çok hatırlamak → aşırı tetikte, hiperhassas - Hiç hatırlamamak → kapanma, hissizlik)
Oknofillerin detaylı hatırlamaya, filobatların ise unutmaya yatkın olabileceğini düşünüyorum.
Bu, beynin “tehlike algısı sürekli açık” modunda çalıştığını gösterir (hyperarousal / vigilance). Bazı kişiler ise çocuklukta yaşanan travmaları neredeyse hiç hatırlamaz. Bu, sinir sisteminin aşırı donma/kapatma tepkisiyle ilgilidir (freeze/dissociation). Beyin, aşırı tehdit karşısında bilgiyi
dışadönüktür; dış'a, Baba'nın dünyasına atılmak, farklı şeyler denemek ister.
Yine travma literatüründe bilinen bir başka durum, çocukluğu çok iyi hatırlamak ya da tersine hiç hatırlamamak. Travmatik çocukluk deneyimlerine sahip kimi insanlar çocukluklarını çok detaylı ve canlı bir şekilde hatırlar.