Barış
barisalkan.bsky.social
Barış
@barisalkan.bsky.social
“Hani ağlamasın diye başaklar
Yüreğimizi biçerek çıktık tarlalardan
Şimdi yürümek zamanıdır dedik
Yepyeni sonsuzluklara
Yepyeni güzelliklere doğru
Meğer
Ne çok düşmanı varmış güzelliğin”
Adnan Yücel
Reposted by Barış
Emek Gençliği MYK Üyesi İrem Taçyıldız: Erdal Eren’in mirası bugünün gençliğine yol gösteriyor

12 Eylül askeri darbesinin 45 yıl önce idama gönderdiği Genç Komünist… https://www.evrensel...
Emek Gençliği MYK Üyesi İrem Taçyıldız: Erdal Eren’in mirası bugünün gençliğine yol gösteriyor
Genç Komünist Erdal Eren’in idamının üzerinden 45 yıl geçti ancak 12 Eylül’ün karanlığı bugün hâlâ gençliğin üzerinde dolaşıyor. Türkiye’nin dört bir yanında meslek liselilerden üniversitelilere kadar geniş kesimler, Erdal Eren’in mirasında somutlaşan adalet ve özgürlük talebini yeniden hatırlatıyor. Sorularımızı yanıtlayan Emek Gençliği MYK Üyesi İrem Taçyıldız, hem Eren’in mücadelesinin bugüne bıraktığı dersleri hem de gençliğin karşı karşıya bırakıldığı sömürü düzenini anlattı. Taçyıldız, MESEM’den barınma krizine, burs yetersizliğinden demokratik hakların kısıtlanmasına kadar gençliği kuşatan politikaları anlatırken çözümün örgütlü mücadelede olduğunu vurguladı. Erdal Eren 17 yaşında idam edileli 45 yıl oldu. 12 Eylül faşizminin bu “cinayetine” geniş toplum kesimleri yalnızca Türkiye’de değil, Yunanistan’dan Meksika’ya kadar ses çıkarmıştı. Aslında bu idam kararı ne için verildi? Erdal’ın idamına giden sürece bakmak gerekiyor. Erdal Eren, 1961’de Şebinkarahisar’da doğdu. Türkiye’nin en çalkantılı, en hareketli dönemlerinden biriydi. Çocukluğu, önce 68 kuşağının yükselen mücadelesine, ardından 1970’lerin sonlarına doğru işçi sınıfının sermayeye karşı örgütlülüğünün yüksek olduğu, demokrasi mücadelesinin geniş kitlelerce yürütüldüğü dönemlere tanıklık ederek geçti. 1961–1970 yılları, sanayi patronlarının güçlendiği, işçi sınıfının hareketlendiği dönemdi. Erdal ilkokuldayken Denizler 6. Filoyu denize döküyor, işçiler hakları için asfaltları eritiyordu. O yaşlarda duyduğu “devrim ve sosyalizm” sloganı onda yeni bir dünyanın umudunu uyandırıyordu. Giresun’da arkadaşlarıyla gittiği Halkevleri, mücadele adına attığı ilk adımların zeminiydi. Bu dernekler sadece bir kültür-sanat merkezi değil, gençlerin hayatı sorguladığı ve politikleştiği alanlardı. Sonrasında ailesiyle Ankara’ya göç etti ve Yapı Meslek Lisesine başladı. Koşullar giderek zorlaşıyordu. Parasız, bilimsel ve demokratik eğitim hakkı tehdit altındaydı. Erdal, lisede Ankara Ortaöğrenimliler Derneği ile mücadeleye katıldı. Ancak bununla sınırlı kalmadı; sosyalist bir gençlik örgütünün parçası olarak mücadelesini büyüttü. Erdal Eren’in idamıyla hedeflenen şey, tam da bu büyüyen itirazı; kapitalizmin ihtiyaçları uğruna halkın yaşamından çalanlara karşı verilen bu amansız mücadeleyi boğmaktı. Erdal’ın baş edilemez yaşama isteği karşısında Askeri Yargıtay dahi kararı iki kez bozmuştu, ancak 12 Eylül faşist cunta rejimi Erdal’ın idamını hızlandırdı. Erdalların yaşaması demek, ülkeyi sermayenin kârı için diledikleri gibi dizayn edememek; 24 Ocak kararlarının uygulanamaması demekti. ‘Kollektif iradenin sıradan bir neferiydi!’ Emek Gençliği, Erdal Eren’i “Faşizme geçit yok. Erdallar yaşayacak, sosyalizm kazanacak.” sloganıyla anıyor. Bugün Erdal Eren’i yaşatan şey de sanırım bu… İktidarların yaşadığı en büyük yanılgıdır: Mücadele edenleri fiziksel olarak ortadan kaldırırlarsa, mücadele de yok edilir… Kısa vadede bir sessizlik yaratabilirler ancak geleceği kazanmak için sosyalizmin şart olduğunu kavramış bilinçleri; idamla, sıkıyönetimle ya da darbelerle durduramazlar. Çünkü işçi sınıfının burjuvaziyle kavgası, sınıflar ve sınıflar arası çelişki var olmaya devam ettikçe mücadele de var olacaktır. Erdal Eren, Sinan Suner’in polis tarafından katledilmesine karşın yapılan eylemde yakalanmıştı. Ercan Koca ise Erdal’ın idamını protesto için yazılama yaparken polis tarafından işkenceye uğrayarak can vermişti. Birbirlerinin ardından mücadeleyi sürdürmeye devam etmişlerdi. Katliamlar ve operasyonlar bu gençleri yollarından döndürmeye yetmedi. Şu soruyu sormamız gerekiyor: Erdal’ın yılmaz iradesinin kaynağı neydi? Ve bu güç bugün neden aynı şekilde var olamıyor? Erdal’ı özel kılan, aslında onu Türkiye gençliğiyle birleştiren ortak yönleriydi. Sosyalist mücadelenin zorunlu olduğunu görenlerdendi. Ancak bu sadece bir fikir değil, bir eylemdi; örgütlü olmayı, partili olarak mücadeleye katılmayı gerektiriyordu. Erdal bunu kavramıştı. Kolektif irade, bireyin “Tek başıma ne yapabilirim ki?” çaresizliğinden sıyrılıp birleşerek gerçek güce dönüşmesiydi. Erdal’ı öne çıkaran şey, kendisini bu büyük gücün alçakgönüllü bir parçası olarak görmesiydi. O, tam da bu kolektif iradenin “sıradan” bir neferiydi. Hapse ilk girdiğinde o yüzden, “Parti kuruldu mu?” diye soruyordu. Erdallar, bizim bugün tökezlediğimiz o yolları düzleyenler olarak tarihe geçti. O nedenle bizim Erdal’ı anmamız da yalnızca yitip giden bir genci anmak değil; 17 yaşında bir gencin kavrayarak parçası olduğu kolektif iradenin değiştirici gücünü görmektir. “Umudum yok, tek başıma neyi değiştirebilirim?” diyen her arkadaşımız dönüp Erdal’a bakmalıdır. Erdal Eren bir meslek lisesi öğrencisiydi. Bugün de meslek lisesi öğrencileri henüz öğrenci iken “sömürünün” kucağına itiliyor. Özellikle bu yüzden bu gençler ile Erdal arasında özel bir bağ da kurulabilir… Türkiye ekonomisi, esnek ve güvencesiz emeğe ihtiyaç duyuyor. Sermaye için çocuk emeği inanılmaz elverişli. Bu da kâr hırsının en vahşi yüzlerinden birini gösteriyor. Çocuk işçiliği genel ücret seviyesini aşağı çekiyor. Yani bir çocuğun emeğinin sömürülmesi, aslında tüm işçi sınıfının daha fazla sömürülmesi anlamına gelir. MESEM gibi projeler devlet eliyle örgütlenen bir sömürü planıdır. Bugün Türkiye'de fiilen çalışan 2 milyon çocuk var; resmi verilere göre 505 bin MESEM kapsamında çalışıyor. Patronlar bir işçi ücretine 3–4 çırak çalıştırıyor çünkü devlet garanti veriyor. Bu yıl toplam 85 çocuk çalışırken hayatını kaybetti. Bu çocukların en az 17’si MESEM kapsamında çalışıyordu. Manzara bu. Yaşam hakkının zorunlu olarak mücadeleyle bağlantılı olduğu açık. Meslek liselilerin Erdal Eren’in mirasından öğreneceği tam da bu. MESEM programının iptali, insanca bir yaşam için burs hakkı, nitelikli ve bilimsel eğitim talebi, sadece birer eğitim sorunu değildir. Bu talepler etrafında mücadele, Erdal'ın mücadelesinde olduğu gibi ülke gençliği açısından bir gelecek mücadelesi, burjuvazinin sömürü çarklarına karşı işçi sınıfının mücadelesidir. Meslek liseliler kendi hakları için ne kadar gür ses çıkarırsa toplumsal muhalefetin geri kalanı da o kadar bu talepler etrafında araya gelir. Üniversitelisiyle, liselisiyle tüm gençlik kesimleri bu talepleri sahiplenmeli, çocuk işçiliğin son bulması için mücadele etmelidir. Türkiye kapitalizminin kendi geleceği için geleceğimizden çalma planlarına da ancak böyle engel olunabilir. ‘Bize dayatılanlara razı değiliz’ Peki meslek liseli olmayan gençlere iktidar ne diyor? AKP iktidarı aslında 12 Eylül darbesinin mirasını sürdürüyor. İktidar, emperyalist savaş planlarına dâhil olmak için NATO zirvelerinde, Trump ile yapılan pazarlıklarda ülkeyi bir “ileri karakol” gibi sunmaktan çekinmiyor. Savaş bütçesi artarken kemer sıkma programı dayatılıyor. Bu politikaların gençliğe yansıması ise “ucuz iş gücü” olmak. Eğitimine devam edenler ise ne barınabiliyor ne de beslenebiliyor; bilimsel bir eğitim ise zaten hayal olmuş durumda. İktidar bize “razı olun, sesinizi çıkarmayın” diyor. En temel haklarımızı istemek bile gözaltı sebebi sayılıyor. Sermaye kârını garantilemek için faşist bir rejim inşa ediliyor. Saray değişmezliği örgütlüyor. Razı olup bu sistem içerisindeki en iyi halimiz olmayı öğütlüyor. Ancak biz razı değiliz. Mücadeleyi büyütme çağrısı Gençler ne yapmalı? Geleceğimiz için mücadele, muhakkak bu sistemle hesaplaşan bir mücadele olmalı. Bu eksende bir mücadele ise ancak her gencin dahil olabileceği; talepleri etrafında bir araya gelip inşa edeceği bir örgütlülükle başarıya ulaşabilir. Aslında taleplerimiz aynı zamanda ne yapmamız gerektiğini de anlatıyor. Eşit ve özgür bir yaşam için daha fazlasını, sosyalizmi kazanmaya ihtiyacımız var. Bu talepleri kazanmak için mücadeleyi birlikte büyütme çağrısını Emek Gençliği olarak liselerde, üniversitelerde, semtlerde, atölyelerde yineliyoruz. Türkiye gençliğini geleceği kazanmak için sosyalist mücadelenin saflarına Emek Gençliğine çağırıyoruz. Erdal da söylemişti savunmasında: “Bugün beni ve devrimcileri yargılayabilir, ölüm cezası verebilirsiniz. Fakat bu ilelebet sürmeyecektir. Bir gün halk mutlaka iktidar olacak ve eski düzeni yargılayacaktır. İşte o zaman doğru karar verilecektir.” Gençliğin somut ve acil talepleri Emek Gençliği MYK Üyesi İrem Taçyıldız, Emek Gençliğinin temel taleplerini şöyle sıraladı: İhtiyacı olan her öğrenciye burs sağlanmalı. KYK kredileri bursa çevrilmeli ve burs miktarları artırılmalı. Nitelikli barınma ve beslenme koşulları eğitimin her aşamasında sağlanmalı, bütçe sermayeye değil eğitime harcanmalıdır. Yurt, yemekhane ve okul kantinlerine yapılan zamlar geri çekilmeli, eğitim masraflarına yapılan zamlar iptal edilmelidir. Üniversitelerde ve liselerde öğrencilerin karar mekanizmalarına katılımı sağlanmalı; açılan disiplin soruşturmaları iptal edilmeli, topluluk yasakları ve kapatmalar kaldırılmalıdır. Üniversite-sanayi işbirliği yoluyla silah üretimine yapılan yatırımlar son bulmalıdır. MESEM programı iptal edilmeli, çocuk işçilik yasaklanmalıdır. “Mesleki eğitim” adı altında sömürüden vazgeçilmeli; öğrencilerin ihtiyaçlarına cevap verecek uygulama ve bilim odaklı, nitelikli mesleki eğitim sağlanmalıdır.
www.evrensel.net
December 12, 2025 at 4:31 AM
Günaydın 🙃
December 12, 2025 at 1:56 AM
December 11, 2025 at 3:50 PM
Bugün erken günaydın 🙃
December 11, 2025 at 1:31 AM
December 10, 2025 at 3:51 PM
December 10, 2025 at 2:04 PM
Mandabatmaz’da nir kahve içmediyseniz bence bir eksiklik.
December 10, 2025 at 1:01 PM
Günaydın
December 10, 2025 at 3:53 AM
December 9, 2025 at 7:45 PM
Bir uzun yolculuk gibi yudumla,
Çünkü her kadeh bir papatya edasındadır.
Her yudumda bir yaprak kopar
Her yaprak bir anı
Her yaprak bir gülüş
Her yaprak bir yolculuktur.
December 9, 2025 at 5:59 PM
Reposted by Barış
Özgür Özel: Sözle, elle sevme dönemi bitti, birlikte mücadele dönemindeyiz

CHP lideri Özgür Özel, İnsan Hakları Günü Ödül Töreni’nde “Sözle sevme dönemi bitti, mücadele zamanı. Herkesi… https://www.evrensel...
Özgür Özel: Sözle, elle sevme dönemi bitti, birlikte mücadele dönemindeyiz
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Sosyal Demokrasi Derneği'nce düzenlenen İnsan Hakları Günü Ödül Töreni'ne katıldı. Sosyal Demokrasi Derneğince Ekrem İmamoğlu'na verilen "2025 İnsan Hakları Onur Ödülü"nü teslim alan CHP lideri Özel, mücadeleye devam vurgusu yaptı. Törene Sosyal Demokrasi Derneği Başkanı Sami Doğan, CHP'nin tutuklu cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'nun eşi Dilek Kaya İmamoğlu, Genel Başkan Yardımcıları Sezgin Tanrıkulu ve Nurhayat Altaca Kayışoğlu, Çankaya Belediye Başkanı Hüseyin Can Güner, Mamak Belediye Başkanı Veli Gündüz Şahin, Muğla Milletvekili Süreyya Öneş Derici, Ankara İl Başkanı Ümit Erkol, Zonguldak İl Başkanı Devrim Dural da katıldı. Özel, 19 Mart sürecinde ilk gece Saraçhane'ye gelen 110 bin kişiye çok şey borçlu olduklarını belirterek, "Demokrasi Ödülü verecek olursak, ben teklif edeceğim ve madalyanın parasını da milletvekillerinden ben toplayacağım, o ilk gece gelen 110 bin kişiye o madalyadan bir tane vereceğim. Emin olun, seçimi kazandığımız akşam Ankara’da 2 milyon kişi sokakta olacak, İstanbul’da 7 milyon kişi sokakta olacak. Ama o 110 bin kişiye çok şey borçluyuz. İlk gece Mansur Başkan, Hüseyin Başkan, il başkanımız, bütün arkadaşlarımız sokaktaydı. ODTÜ’lü öğrenciler bariyerleri yıktılar ve geldiler. 81 ilde; ilk gece yürüyenler, ikinci gece yürüyenler, her gün yürüyenler çok önemli bir işi başardılar. Ve o günden bugüne geldiğimizde, öyle bir noktadayız ki; yedi gün sonra Saraçhane’yi yine bir seçilmişe teslim edip geldik. Şimdi kendileri de kabul ediyorlar. ‘Kayyım atanacaktı, Erdoğan’ı şöyle dedik ikna ettik, böyle dedik ikna ettik.’ O gece kayyum atamayı kafaya koymuşlardı ama darbe bir yönüyle püskürtüldü. Ellerinde tutsaklarımız var. Darbe başarılı olmadı. İstanbul’u elimizden alamadı. Seçme irademizi elimizden alamadı ama seçilmişlerimizi esir aldı. Şimdi onlar içeride, biz dışarıda hep birlikte bir haysiyet mücadelesi veriyoruz" ifadesini kullandı. "Sayın Demirtaş ile Yüksekdağ neredeyse dokuz yıldır cezaevinde" Özel, şunları kaydetti: "Türkiye siyasi tarihinin darbe dönemlerinin belli acılarını, işkencelerini, belli muhtıra süreçlerinden sonraki idamları, 1960 darbesinin idamlarını bir kenara koyacak olursak; Türkiye siyasi tarihinin en fazla hak ihlali yapılan dönemindeyiz. Geçmiş dönemlerde HDP’ye, Eş Genel Başkanlarının eş zamanlı olarak farklı farklı savcıların bir gece bir yerden onlarca savcının koordinesi ile yapılan operasyonları ve o günden bugüne Sayın Demirtaş ile Yüksekdağ’ın neredeyse dokuz yıldır cezaevinde olduklarını not edelim. Onu görmezden gelmeyelim. Şu anda haklarında dünya kadar iddia olan, ama o iddiaların hepsi dokuz aydır konuşulan ama iddianameye önemli bir kısmı konulamamış bir büyük itibar suikastı ile karşı karşıyayız. 15 belediye başkanımız içeride, arkadaşlarımızla ilgili söylenen bütün yalanlar ortada ve Türkiye’de bir ikili hukuk sistemi var. Tamamının yalan çıktığını kendileri de kabul ediyor. Kimi gazeteci ‘İnsan bazen yalan atar’ diyor. Kimi gazeteci ‘Beni de kandırdılar’ diyor. Ama iddianamede hiçbir somut delille karşı karşıya değiliz. "Bütçe görüşmelerinde iddianameyi savunabilecek bir kişi çıkmadı karşımıza" Biz yaz boyunca ‘İddianame çıksın, biz bu iddianame ile yargılanmayacağız. Bu yalancıları, bu iftiracıları yargılayacağız’ diyorduk. O sıralarda biz meydan okuyorduk, ‘Merak etmeyin, iddianame çıksın birbirinizin yüzünüze bakamayacaksınız’ diyorlardı. İddianame çıktı, biz birbirimizin yüzüne bakıyoruz. Yarın 74’üncüsü yapacağımız eylemlerle 11 milyon kişinin içine de karıştık, yüzüne de baktık, gözüne de baktık. Ama dün bütçe görüşmelerinde iddianameyi savunabilecek bir kişi çıkmadı karşımıza. Birtakım şarlatanlıklar yapılmaya çalışıldı, ellerine yüzlerine bulaştırıldı. Beş gün önce oylama yapıldı, yazın ‘TRT’den yayın istiyoruz’ deyince, ‘Hodri meydan, verin TRT’den, destekliyorum’ diyenler, ‘O destekliyorsa ben de destekliyorum’ diyenler, ‘Canlı yayın’ dediğimizde hep birlikte ellerini kaldırdılar, ‘Aman canlı yayın olmasın’ dediler. Erdoğan iddianame çıkmadan bir hafta önce kükrüyordu. İddianame çıktı, arkasında durmuyor. Devlet Bey bu iddianameyi çok kuvvetli bekliyorlardı, kanıtlar olmayınca canlı yayına milletvekillerine oy verdirtmedi. AK Partililer dünden razı bu işler canlı yayınlanmasın diye. Ve şimdi biz yargılama için gün bekliyoruz bir taraftan. “Herkesi her türlü direnişe davet ediyorum” Eninde sonunda başaracağız. Bu başarıldığında bizimle birlikte, Sami Doğan’dan demokrasi ve mücadele madalyası hak edenlerden mi olacaksın? Yoksa ‘O pijamayla evde oturuyordu’ diyeceklerimizden mi olacaksın? Bunun için herkesi, bu zulme ortak olmak istemeyen herkesi her türlü direnişe davet ediyorum. Biz kimseyi gelip de polisle, askerle çatışmaya davet etmiyoruz zaten. Biz meşru meydanlarda kalabalık olmaya davet ediyoruz, çok olmaya devam ediyoruz. 10 bin kişi başka bir şey, 100 bin kişi başka bir şey, 1 milyon kişi bambaşka bir şey. Gitgide güçlenmek, kalabalıklaşmak, günü geldiğinde toplanmak, günü geldiğinde sandığa el uzatan olursa o sandığa uzanan elleri hep birlikte geri püskürtmek için size ihtiyacımız var. ‘Özgür Başkanım seni çok seviyorum. Selam söyle, Ekrem Başkan’a. Onu çok seviyorum.’ Öyle sözle, elle sevme dönemi bitti. Kimse beni öyle sevmesin. Bizi seven arkamızdan gelsin." Ekrem İmamoğlu: "Adil yargılanma hakkından mahrum bırakılmış durumdayız" Dilek Kaya İmamoğlu da Ekrem İmamoğlu'nun gönderdiği mesajı okudu. İmamoğlu şunları kaydetti: "Bu değerli ödülü; siyasi nedenlerle özgürlüklerinden mahrum bırakılmış belediye başkanlarımız, meclis üyelerimiz ve bürokratlarımız; gerçekleri cesurca dile getirdikleri için gözaltına alınan, tutuklanan medya mensupları; haksızlık karşısında susmadığı için cezalandırılmak istenen gençler; baskıyla, tehditle, şafak operasyonlarıyla sindirilmek istenen milletimiz adına almaktan onur duyuyorum. Bugün bizler en temel haklarımızdan olan adil yargılanma hakkından mahrum bırakılmış durumdayız. Yargılanmıyor, peşinen cezalandırılıyoruz. Masumiyet karinesi ayaklar altına alınmış durumda. Lekelenmeme hakkımız her gün asılsız, dayanaksız ithamlarla ihlal ediliyor. Tarafsız mahkemeler tarafından şeffaf ve tutuksuz şekilde yargılanma taleplerimiz göz ardı ediliyor. Tüm bu yapılanlar sadece bizim haklarımızın değil milletin iradesinin, seçme ve seçilme hakkının çiğnenmesidir. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin insan hakları ihlalleri açısından en acı günlerini yaşıyoruz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyulmuyor. Siyasi parti başkanları, milletvekilleri, iş insanları, bürokratlar AİHM kararlarına rağmen özgürlüklerinden mahrum bırakılıyor. Haber yapmaktan, gerçekleri dile getirmekten başka gayesi olmayan basın mensupları bugün tutuklu durumda. Tutuklanan her basın mensubuyla birlikte milletin doğru bilgi alma hakkına da kilit vuruluyor. Susturulmak, sindirilmek istenen her genç, her sanatçı, her yayıncı, her yurttaş ile düşünce ve ifade özgürlüğüne ket vuruluyor. "'Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz' diyoruz" Eğitim hakkına ulaşamayan, okul sıralarında olması gereken yaşta çalışmak durumunda kalan çocuklarımız var. Okula gidenler arasında ise gıdaya erişim haklarından mahrum olan, derste açlıktan baygınlık geçiren çocuklarımız var. Mülakatlarla, torpille, adam kayırmayla gençlerimizin çalışma hakları ellerinden alınıyor, gelecekleri çalınıyor. Gençler umutsuzluğa, geleceksizliğe terk ediliyor. Hayal kurma hakları yok ediliyor. En güç koşullarda, sigortasız, güvencesiz çalışan milyonlarca emekçinin hakları ihlal ediliyor. Her gün işçilerimiz, önlenebilecek olan iş kazaları nedeniyle hayatlarını kaybediyor. Enflasyon karşısında beli bükülen emeklilerimizin insanca yaşama hakkına saygı duyulmuyor, talepleri kulak ardı ediliyor. Bu ülkede kadınlar sokakta dolaşmaktan korkar hale getirildi. Kadına yönelik şiddetin önü alınamıyor, alınmıyor. Kadınların yaşama hakkı, sosyal yaşama katılma hakkı gasp ediliyor. Yükselen fiyatlar nedeniyle büyük bir barınma kriziyle karşı karşıyayız. Milletin barınma hakkı tehlike altında. Milletin arazisine, evine, şirketine bir gecede el koyuluyor. Mülk edinme hakkı ayaklar altında. Bugün hak ihlalleri toplumun her kademesine ulaşmış durumda. İşte biz bu yüzden 'Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz' diyoruz.” Sami Doğan: "Cezalar yalnızca bir kişiye değil milyonlarca yurttaşa” Doğan ise, "Ekrem İmamoğlu insan hakları konusundaki duyarlılığı insan haklarından taviz vermeyen duruşu ve mücadelesi dikkate alınarak bu ödüle layık görülmüştür. 19 Mart sürecinde siyasi tutsak olarak alıkonan ve bedel ödemekte olan tüm belediye başkanlarımız, belediye meclis üyelerimiz, bürokratlarımız ve Gezi tutsakları adına da bu ödül Sayın Ekrem İmamoğlu'na verilmektedir. Ekrem İmamoğlu halkın iradesiyle iki hatta üç kez seçim kazanmış ancak bu iradenin gaspına yönelik girişimlere karşı dimdik ayakta durmuş bir liderdir. Kendisine yönelik hukuki süreçler ve verilen cezalar yalnızca bir kişiye değil milyonlarca yurttaşın demokratik tercihine yöneltilmiş bir müdahaledir. Sayın İmamoğlu'nun cezaevi sürecinde dahil sergilediği sarsılmaz duruşu ve demokrasiye olan inancı Türkiye'de adalet mücadelesi veren tüm yurttaşlara ilham kaynağı olmuştur" ifadesini kullandı. Ardından SDD Başkanı Sami Doğan ödülü Özel ve Dilek Kaya İmamoğlu’na takdim etti. Özel ödülü yarın Silivri ziyaretinde Ekrem İmamoğlu’na teslim edecek. Ödül takdiminin ardından Doç. Dr. Kerem Altıparmak “İnsan Hakları için Hukuk Devleti” başlıklı sunumunu gerçekleştirdi.
www.evrensel.net
December 9, 2025 at 5:35 PM
Sağlıklı rakı içelim 🙈🙈🙈
December 9, 2025 at 4:50 PM
O zaman yeni güne merhaba, günaydın.
December 9, 2025 at 3:26 AM
December 8, 2025 at 7:50 PM
Ateş sönmüşse demek ki
Yağmur bırakmışsa kokusunu
Düşmüşse günün kalbine damlalar
Gel bırakma akşamı böyle karanlık
Bırakma beni zamansız
Olmuyor
Gece düşmüşse akşamın koynuna
Karanlık kuşatmışsa güneşi
Şimşekler yarıyorsa göğün kalbini
Düşün bir bak
Dön bir bak arkana
Bir bak sararan sonbahara
December 8, 2025 at 5:26 PM
Günaydın
December 8, 2025 at 3:07 AM
Seyrüsefer
open.spotify.com
December 8, 2025 at 2:52 AM
December 7, 2025 at 2:17 PM
Günaydın.
December 7, 2025 at 4:40 AM
Umut ettiğimiz zamanlara.
December 6, 2025 at 6:34 PM
Günaydın.
December 6, 2025 at 3:06 AM
Final evinde olmalı🙃🙃🙃
December 5, 2025 at 7:30 PM
Ben de bugün trafikte sıkılınca saçma sapan fotoğraflar çektim diyordum 🙈🙈🙈
December 5, 2025 at 5:09 PM
Yorucu bir günün arkasından gelen en güzel şey.
December 5, 2025 at 3:11 PM