OVP’de emeğe saldırı programı: TES ve sermayeye kaynak transferi
Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanan 2026-2028 yıllarını kapsayan yeni Orta Vadeli Program (OVP) Cumhurbaşkanı onayıyla Resmî Gazetede yayımlandı. Daha doğru bir ifadeyle, Mehmet Şimşek’in koltuğa oturduğu günden itibaren başlattığı “IMF’siz IMF” programının yeni etabı yürürlüğe kondu.
Takvime göre 5 Eylül’de açıklanması planlanan OVP, CHP İstanbul İl Örgütü’ne kayyım atanmadan bir gün önce tüm şehrin kuşatmaya alındığı, halka yönelik polis barikatlarının kurulduğu gece yayımlandı. OVP, sadece içeriği ve başlıklarıyla değil, yürürlüğe konduğu gün itibariyle de yeni dönemin siyasi ve iktisadi karakterinin nasıl olacağını gözler önüne serdi. 19 Mart’tan bu yana siyasi alanda inşa edilen fiili olağanüstü hâl koşullarında yeni ekonomi programına geçilmiş oldu.
2026-2028 OVP, büyüme tahminleri ve rakamlar dışarıda tutulduğunda iskelet olarak bir önceki OVP’nin aynısı. Yeşil ve dijital dönüşüm, sıfır emisyon, yönetişim reformu, yeni nesil çalışma gibi uluslararası kapitalist trendler programın vitrininde yer alırken, arka planda ücretli emeğe, gençlere ve çocuklara yönelik sistemli bir saldırının yapıtaşları hazırlanmış durumda.
OVP’de göze çarpan yeni uygulamalardan biri “tasarrufların artırılması” amacıyla hayata geçirecekleri Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES) olacak. “Otomatik Katılım Sistemi (OKS)’nin işverenlerin de katkısıyla ikinci basamak sistemine dönüşeceği tamamlayıcı emeklilik sistemi (TES) kurulacaktır” şeklinde duyurdukları yeni sistemle, sosyal güvenlik sistemi dışında yeni emeklilik sisteminin mekanizmaları oluşturuluyor.
“Uzun vadede ek gelir”, “tasarrufu artırma”, “emeklilik sistemini destekleme”, “ikinci maaş” gibi sloganlarla sunulan TES modelinin ana hatları çalışanların üzerine yeni yük getiriyor. Biriken primlerin kullanabilmesi için en az 10 yıl sistemde kalma zorunluluğunun olduğu, çıkış esnekliğinin en aza düşürüldüğü TES modelinde, işçi ve emekçilerin maaşlarından her ay yüzde 3 kesinti yapılacak.
Yeni nesil kemer sıkma politikası araçlarından biri olan TES modelinde öngörülen, ücretlerden yüzde 3’lük kesinti, ücretli emeğin daha da yoksullaşması anlamına geliyor. Resmi verilere göre nüfusun 85 milyon olduğu Türkiye’de, Ağustos 2025 itibariyle aktif çalışan sayısı 35 milyon 410 bindir. Çocukların ve yaşlıların yoğun şekilde proleterleştirildiği Türkiye’de nüfusun yarıya yakını formel veya enformel istihdam biçimleriyle ücretli emek ordusunun neferidir. TES’in öngördüğü yüzde 3’lük kesinti milyonları yoksullaştıracak yeni bir mekanizmadır.
Ücretlerin genel seviyesinin halihazırda düşük olması ve asgari ücretin ortalama ücrete dönüşmesi, yoksulluğu derinleştirecek diğer bir faktördür. Türkiye’de yaklaşık her 10 işçiden 6’sı asgari ücretin yüzde 20 üzerinde bir ücretle çalışırken, bu oran 2002 yılında 10 işçide 4 idi. 2002’de asgari ücret altında çalışanların toplam çalışanlara oranı yüzde 24,4 iken, 2022’de bu oran yüzde 33,8’e yükselmişti. DİSK-AR’ın hesaplamasına göre 2002’de asgari ücretin iki katı üstünde ücretle çalışanların oranı yüzde 40,1 iken, bu oran 2022’de asgari ücret ve ortalama ücret makasının daralması sebebiyle yüzde 18,1’e düştü. TES’le gelecek yüzde 3’lük kesinti, tek başına yaşayan bir kişinin yoksulluk sınırının 42 bin TL, dört kişilik ailenin 89 bin TL olduğu bir dönemde ücretleri reel olarak düşürecektir.
TES tipi fonların küresel finans piyasaları açısından yatırım çekmek gibi işlevleri de bulunuyor. Hatırlanacağı üzere Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) yürürlüğe girdikten kısa bir süre sonra yerli ve yabancı sermayeli bankalar BES planları hazırlamaya başladı. BES’in toplam fon büyüklüğü 30 Haziran itibarıyla 1 trilyon 558 milyar 642,2 milyon TL'ye ulaştı. Pastanın büyüklüğü fon piyasasını hareketlendirdi. Bir benzeri TES için de geçerli olacaktır çünkü BES’e nazaran 10 yıl katılım zorunluluğu ve ücret emeğin sayısal artışı TES fon piyasasında iştah açıcı özelliğe dönüşecektir.
TES’in uzun vadede İşsizlik Sigortası Fonuyla (İSF) aynı akıbeti yaşaması da kuvvetle muhtemeldir. İŞKUR’un yayımladığı son bültene göre İSF Temmuz sonunda 487 milyar 799 milyon TL seviyesinden Ağustos sonunda 517 milyar 242 milyon TL’ye ulaştı. Fon portföyünün yüzde 74,10’u devlet tahvillerinde, yüzde 25,84’ü mevduatta, yüzde 0,06’sı ise Takasbank Para Piyasası’nda değerlendirildi.
Ne var ki, İSF kaynakları işçilerden çok patronlara çalıştı. İşsizlere 2025’in ilk yedi ayında ödenen toplam tutar 49,4 milyar TL olurken, patronlara yapılan kaynak transferi 104 milyar TL’yi buldu. TES fonları havuzunda biriken paranın İSF’de yapıldığı gibi uzun vadede sermayeye teşvik ve destek amaçlı sunulmamasına yönelik tedbir mahiyetinde bir düzenleme bulunmuyor.
En kritik tehditlerden biri, “çalışana ikinci maaş” diye lanse edilen TES’in uzun vadede kıdem tazminatını etkileme ihtimali. İktidar ve sermaye örgütleri uzun zamandır kıdem tazminatına yönelik müdahale sinyalleri veriyor. Kıdem tazminatını tasfiye etmek yerine –şimdilik– tavanı düşürerek eritme yoluna girdiler. AKP iktidara geldiğinde kıdem tazminatı tavanı asgari ücretin 4,8 katıyken, bu yılın başı itibariyle 12 Eylül döneminin de gerisine düşerek 1,8 katı katına geriledi. Halihazırda sosyal sigortalar sisteminin dışında ikinci basamak zorunlu emeklilik sisteminin yerleşiklik kazanmasıyla kıdem tazminatına ihtiyaç bulunmadığı gerekçesiyle sistemi topyekûn tasfiye etmeye girişebilirler.
İktidar TES takvimini duyurdu; OVP’de yer aldığına göre 2026 yılının ikinci çeyreğinde düzenlemeye yürürlüğe konacak. Uzun vadede sosyal güvenlik sisteminin destekleyeceği söylenen ancak net olarak orta vadede ücretleri düşürecek bu modelin sermaye sınıfı elinde sömürü aracına dönüşeceği ortadadır.